Kahveden Arta Kalan – Hatice Macun İle Röportaj. Pandemi döneminde hayatımıza giren mesafelerin ve dokunuşların, sanata yansımaları ile karşımıza çıkan ve bizleri kahvenin dokunuşları ile diyarları keşfe çıkartan Hatice Macun ile sizler için kısa ama bir o kadar da keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Sözü çok uzatmadan röportajımıza geçelim…
Hatice Macun Kimdir?
Merhaba! Ben Hatice Macun “kahve aşığı” ressam ve tasarımcıyım. Sevinirim, üzülürüm; yükselirim, alçalırım; doğruyum, yanlışım; iyiyim, kötüyüm; düşerim, kalkarım; gülerim, ağlarım; zaman zaman her şeyim, zaman zaman hiçbir şey… Bazen içerdeyim, bazen dışarıdayım; hem her yerdeyim, hem hiçbir yerdeyim… Her daim çizer, boyar, yakar, tasarlar, sanata evirmeyi bilirim.
Resimlerim, desenlerim, tekstil dokularım ve giysi tasarımlarımla birçok sergiye katılmaktayım. Aynı zamanda yetkin olduğum alanlarda eğitimci olarak birçok akademide eğitmenlik yapmaktayım.
Resme Olan İlginiz Nasıl Başladı?
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi aşkıyla… Liseye kadar işim gücüm; fizik, matematik ve geometriydi. Bununla birlikte okulda en büyük eğlencem de başıma yan bir kep takıp, elime fırça alıp ressam taklidi yapmaktı. Tabi ki o yıllarda da iyi çizerdim. Fakat pek de ilgi alanım değildi.
Sanat; sadece ders ve ödev dâhilinde. Hatta ‘’Titanic’’ filmi ben lisedeyken vizyona girmişti. Jack(Leonardo DiCaprio), Rose(Kate Winslet)’un resmini çizerken; ‘’Nasıl ya? Harika bir duygu olsa gerek bu yetenek.’’diye sorduğumu hatırlarım kendi kendime. O kadar bihaberim ki sanatçı ruhumdan…
Liseden sonra ciddi bir kendini arayış süreci… Derken bir arkadaşım elime küçük bir resim sıkıştırdı. ‘’Hiç denedin mi çizmeyi?’’ dedi. O da o zaman, neredeyse sanat okumak isteyen herkesin aşkı, MSGSÜ’de okuyor. Ben de ‘’En son lisedeyken çizmiştim.’’ dedim. Resmi bir aldım elime, sanki hiç bırakmamış, yıllardır çiziyormuş gibi başladım çizmeye. O an yaşadığım haz inanılmazdı. Ailemin şoku ona keza. Başta canım abim olmak üzere ailemin her üyesi bu güzel keşfe tam gaz destek verdi.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin tarihine, yerleşkesine, eğitimine, zorlu olmasına bir hayranlık duydum hep. Bu yeteneği iyi bir eğitimle harmanlamalı dedim. Asker gibi ciddi disiplinli ve aşk dolu bir hazırlık süreci geçirdim. 2009 yılında MSGSÜ Resim bölümünde öğrenci olma hakkı kazandım. Bir yıl resim eğitimi aldıktan sonra Tekstil Moda Tasarımı bölümüne geçiş yaptım. Lisansımı birincilikle bitirdikten sonra Marmara Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Yüksek Lisansımı tamamladım.
Tabi ki resim çizmeye hala devam ederek… Sanat ve tasarım arasında gidip gelmek beni birçok malzemeyle tanıştırdı. İki disiplinin birlikteliğinden; sadece karakalem ve boya çeşitleri ile değil birçok malzemeyi sanat alanında kullanma cesaretini kazandım. Sanat değerlerinden bahsedileceğini deneyimledim. 2013 yılından beri de karakalem, renk ve lif sanatı eserlerimle birçok sergiye katılıyorum.
Kahveyi Sanata Dönüştürme Fikri İlk Nasıl Doğdu?
Pandemi beni mağaraya, yani resimde ilk çağlara döndürdü. “Teknoloji, endüstri ya da başka herhangi bir şey yokken veya kısıtlı imkânlarla ne yapardım?” sorusu ile yola çıktım.
Tüm resim geçmişimi; ilk zamanlarda ki o mağara resimlerinde yaşanan ruhla ‘’Alet edevat yokken sadece elleri duvara leke bırakacak bir sıvıya dokunup bir hikâye anlatmak nedir?‘’ sorularını sorguladım.
Kendi kendime vakit geçirirken bir taraftan çizim yapıyordum, bir taraftan da kahve içiyordum. Kalem elimde, kahveyi yudumlayacağım… Bir baktım ki kahve bitmiş. Telvesine şöyle bir baktım ve direkt kalemi bırakıp elimi telveye daldırdım. Başladım kâğıdıma kahve ile resimler yapmaya. O dönem herkesin hatırladığı gibi mecburen dokunmanın yasaklandığı bir dönemdi. Nasıl bir heyecandı benim için de; elimi telveye bulaştırıp bulaştırıp resim yapmaya doyamıyordum. Derken hikâyemi yazmaya başladım:
KAHVEDEN ‘ART’A KALAN
Tüm dünyayı etkileyen pandemi dönemi birey olarak da her birimize türlü tecrübeler kazandırdı. Özellikle insanın sosyalleşmesinin başka tanımlarda tezahür ettiğini gösteren bu dönem; bizlerin de kendimize, yaşamımıza, türümüze ve diğer canlılara, alışkanlıklarımıza ve daha birçok dinamiğe durup bir daha bakmamızı ve sorgulamamızı sağladı.
“Mesafe’’ terimini düstur edindiğimiz bu dönemde; bize insanın aslında dokunmaya ne kadar ihtiyaç duyduğunu hissettirdi. İnsana, hayvana, yiyeceği bir şeye, hayatlara dokunmaya… Korkusuzca ve sevgiyle.
İşte bu hasret, benim de kahve telvesine dokunarak bu süreci sanat değerine çevirmemde başlangıç oldu. Kahve aşığı biri olarak içtiğim kahvelerin telvelerine çıplak elle dokunup parmaklarımla kâğıtta oluşturduğum kompozisyonlar, bu zorlu süreci sanata değeri açısından sorgulamamı da sağladı.
Sadece Kahve Kullanarak Renk Tonu Geçişlerini Nasıl Sağlıyorsunuz?
Nasıl ki tek bir karakalemle ya da mürekkeple resmediliyorsa benim yaptığım da aynı mantık; açık-koyu dengesi, espas, ton perspektifi… Fakat kullandığınız malzemenin dilini öğrenmeniz, onu okuyup hissedebilmeniz önemlidir. Çünkü malzeme de size bir şeyler söylüyor. Aslında oluşan eser; sizin yapmak istedikleriniz ve malzemenin özgürlüğü ya da sınırlarından oluşan bir kombin.
Çalışmalar sırasında sanat yolculuğuma dair bir süreç olarak da; arada alet edevat olmadan direkt parmak, el, beyin koordinasyonunu deneyimledim. Kahve, resim sanatında yıllardır kullanılan bir malzeme aslında.
Benim özgünlüğüm ise içilen kahvenin telvesiyle, öncesinde kağıda hiçbir eskiz yapmadan veya arada kalem, fırça ya da başka hiçbir şey olmadan direkt kahveyle ilişki halinde olmak.
Kahve Ve Sanatın Sizin İçin Birleştirici Noktası Nedir?
Sanat ve kahve tüm dünyanın farklı amaçlardaki ortak dilidir. Kimi kahve telvesinden resim yapar, kimi fal bakar. Kimisi için de sohbet aracıdır. Tuzla karıştırıp sevgisini ölçen de vardır.
Daha birçok şey vardır. Tıpkı sanatın da söylem, form, ruh hali, paylaşım vb. daha birçok sebeple insanları farklı amaçlarda bir araya getirdiği gibi.
Eserlerinizde En Çok Neleri İşlemeyi Seviyorsunuz?
Ben genelde portre ve figür resmetmeyi sevenlerdenim. Fakat kahve telvesi ile hayvan ve doğa resimlerine ilgim arttı. Tabi ki bir sınır yok. Her şey yapıyorum.
Bu Çalışmalar İle Yapılmış Bir Serginiz Oldu Mu?
Ben kahve telve sanatını canlı performans olarak herkesle birlikte yaşamayı seviyorum. Tabi ki o anda yaptığım ya da biriken tüm eserlerim yanımda oluyor. Yani sergim oluyor diyebiliriz.
Sizce Kahve Kullanılarak Farklı Sanat Dallarına Da İlgi Çekilebilir Mi?
Ben resimde kahvenin lekesel tadını kullanarak resimler yapıyorum. Fakat fiziksel ve kimyasal özelliklerinden yola çıkıp birçok sanat dalına dokunulabilir insan.
Günümüzdeki Sanatsal Çalışmalar Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?
Aslında sanat eseri ile hobi, dekoratif ürün, mefruşat arasında farkın neredeyse kalmaması biraz kalp kırıcı bir durum. Bir de bunun farkına çok rahat varan gözlere ve yeteneğe sahipseniz…
Tabi ki bu durum da yolumuzun bir parçasıdır. Geçmişte de bazen karmaşalar ve sıkıntılar sanat ile tasarım alanlarını çok daha ileriye götürecek akımlar oluşturdu. Bu yol da bize kim bilir hangi kapılar açacak. Hep birlikte göreceğiz.
Sanat, tasarım ve eğitim hayatım boyunca ressamların, tasarımcıların, sanatçıların başarılarını ve bununla birlikte değerleri konusunda çektiği sıkıntıları dinleyip hayıflanırdım. Her zaman söylerim; bir eserin tarihsel değeri için belki zamana ihtiyaç duyulur.
Fakat sanatsal değeri, yapım süreci de dâhil oluştuğu andan itibaren vardır. Yani sanatçıları alkışlamak için ölmelerini beklemek yerine, yaşarken hissettirin değerlerini! Bu dünyadayken alkışlanmak istediğimi, eserlerimi izlerken insanların ’’Sanatçı acaba şunu mu demek istedi? Bunu mu yapmak istedi?” demelerinden ziyade direkt bana sorsunlar istedim, canlı canlı paylaşmayı diledim her zaman. Şu an dileğimi tüm dünyanın ağzının tadı kahve ile yaşamak benim için inanılmaz bir mutluluk ve doyum.